just passing by…

It has been a long while since the last time I posted here not because I didn’t read anything to write about, sure I did, but I guess I was too lazy to visit my blog. I am currently reading a Turkish novel named “Aylak Adam” (the Idle Man) by Yusuf Atılgan, just finished a couple of pages so far. That’s why I can’t say much about it for the time being, just seems to be a melancholic book to me.

Long story short, let’s keep reading books forever! They are the ones to brighten our days 🙂

About a Boy

If you enjoy reading books, books with lines and characters that make you smile once in a while, take you back to your childhood, and help you to emphatize with others especially the bullies and their victims, suicidal people and teenagers that think life is shit and good-hearted cool womanizers, I highly recommend this book to you. 🙂

*I’m going to add some of my favorite quotations from the book later.

20140305-230041.jpg

Öfke, düşünce ve söz

“İnsanoğlunu bu kadar öfkeli yapan neydi?” Hep düşündü, düşündü, düşündü… Kendini tatmin eden bir cevap bulamıyordu. Evet diyordu. Hayat acımasız zaman zaman; iş dünyası yorucu; trafik can sıkıcı… Ah yok mu o geçim derdi oydu bu öfkenin sebebi. Sonra tekrar düşündü. Hayır dedi hiç bir şey kendini kaybedecek kadar öfkelenmeye haklı bir neden olamazdı. Üzüldü, çok üzüldü… Daha bugün kavga eden iki kişiyle karşılaşmıştı.. Onları görünce üzülmüştü biraz. Gözleri de yaşarmıştı… Nemli gözlerini kapatıp dinlediği müziğin sesini açmıştı o zaman.
Düşünmeye devam etti.
Düşündü, düşündü, düşündü…
Her ne olursa olsun öfkeye hakim olmak bir yetenek olmalıydı. Piyano çalmak gibi dedi, herkes çalamazdı. Şarkı söylemek gibi dedi, herkes söyleyemezdi; ama üstüne gitsek çabalasak, piyanoda bir iki nota çıkarabilirdik ve bir kaç melodi mırıldanabilirdik. O zaman öfkemizi de hafifletebilmeliydik… Sonra tanrıdan insanlar için huzur diledi. Düşünmeye devam etti. Başka bir gün başka bir tatsız konu hakkında düşünecekti, canı sıkılacaktı, biliyordu, o yüzden söz verdi kendine, güzel birşey düşünecekti. Bütün kahramanlarının mutlu olduğu güzel bir hikaye canlandıracaktı zihninde. Söz verdi kendine…
R. U.

İnsanlık

Bekir Coşkun yazısı… Konusu gündemden çıkalı oldu biraz ama bence hala anlamlı. Paylaşmak istedim…

“Sarai’yi ararken birisini buldular…
19 yaşında…
İnşaatta tecavüz edilmiş, sonra öldürülmüş…
Ama baktılar…
Bangladeşli…
Ee olmadı…
İçeride tek sütuna ancak…
*
Savcı da kızdı zaten…
“Ne işi varmış?” dedi…
*
Sarai belki denize düşmüştür diye dalgıçlar her yere daldılar, o arada bir kadın cesedi buldular denizin dibinde…
Ceset çıkarıldı…
Ajanslar flaş geçmeye, kamera çekmeye, muhabir koşmaya başlayacaktı ki…
Baktılar:
Bu esmer…
*
(İyi ki denize geri atmadılar…)
.
Aynı günlerde İstanbul’da üç kadın öldürüldü…
Evlerine girerek kimisini bıçakladılar, kimisini boğdular… Kadınların üçü de kimsesizdi ve belli ki varlıklarına el koymak için öldürülmüşlerdi…
Ve yaşlıydı üçü de…
Yaştan kaybettiler, belki duymadınız bile…
Bir şey daha söyleyeyim hadi:
Üçü de Ermeni…
İyi mi?..
*
Diyelim ki daha önce öldürülen barış elçisi Pippa Bacca iyi isimdi…
Sarai Sierra keza…
Bir odaya kilitlenip yakılan mülteciler cinayetinde koşup isimlerine baktılar:
“Abdul Hamhuma” mı ne?..
Afrikalılar…
Geri döndü ekip, benzin parasına yazık…
2922 kayıp varmış memlekette, 110’u yabancı ama elle tutulur Amerikalısı, İngilizi yok…
Haliyle aranmıyorlar…
*
Tam sayfa, manşet, çeşitli ebatta 2 bin haber yapıldı Sarai ile ilgili… 3 bin kadar da televizyon haberi…
Türkiye’den yapılacak haber kalmayınca, Amerika’ya dört kişilik ekip gönderdiler gazeteden… Aradılar aradılar, Amerikalı Sarai’nin amcasını mı, dayısını mı ne buldular…
Hiç görmemiş yeğenini…
“Onun yerine büyük teyzemizi anlatsam olur mu?” dedi…
Anlattı…
*
Sarai’ye tabii ki üzüldük…
Ama birisi var ki bu ülkede her gün ölür…
74 milyon katılır cenazesine…
Siyasetçiler, polisler, uzmanlar, yöneticiler, gazeteciler, televizyoncular, erkekler, kadınlar, zenginler, fakirler, irili ufaklı bir millet cenazenin arkasında…
Sorarlar:
“Kim bu ölen?..”
Yanıt verir birisi:
“İnsanlık…”

-Bekir Coşkun…

Güzel İnsanlar Ölümsüzdür…

“Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar ‘a, ateş hırsızlarına, Ernesto “Çe” Guevara’ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. KENDİ DİLİNİ, KENDİ KÜLTÜRÜNÜ, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.”

Kâzım KOYUNCU

DSCN1245